-
KAĞIT
Hislerimi kağıda dökmem, sadece mürekkep olur, taşarım;
Ama, nasıl olduysa, şimdi onlarca yazasım var, ki bu, senin başarın.
Mükemmeliyetçi olduğum söylenemez ama, senle ben, tam oluruz,
Daha iyisi de olmaz hem, sönebilirse, balon gibi, şişen egomuz...
Bende, sen gibi, bir şeyler eksik, yapbozumu tamamla,
Sende, ben gibi, bir şeyler eksik, ama alışacaksın zamanla!
Kurşun geçmez sandığın kalbim, kurşunlara boğuldu;
Her darbeyle ölen can parçam, yeni bir nefret doğurdu!
Sen olmayınca, olmuyor zannettin, ama alasıyla oldu,
Demek ki bize fazla geldi, bu mükemmel ten uyumu!
-
SABIR TAŞI
Gelmeyeli, ne çok ders verdin bana?
Öğrendim, daha da öğreneceklerim varsa;
Kabul, öğret; öğretmenim ol da,
Bir sevgilim olma.
Yeterince ders almadım mı bu yalnızlıktan?
Her şeyi, yeterince, hatta fazlasıyla öğrendim.
Denizin dibini de, göğün sonunu da,
Gördüm, zannımca.
Aşk o kadar da güzel değilmiş, içinde onlarca acı varmış,
Senin kalbin, boşmuş ta, kapıda, onlarca kiracı varmış...
Sabrın taşı varmış, sabahın beşi varmış, uyumadım, öğrendim.
Aşk o kadar da basit değilmiş, güllere kavuşunca da diken varmış,
Orada huzur içinde gezen biri, burada, bu acıyı derinden çeken varmış,
Gözlerin yaşı varmış, bini gitmiş, kaçı kalmış, sordum, cevap alamadım.
-
ÖLÜMÜN TEN RENGİ
Varsayalım, senle ben, dünyanın en büyük,
En güçlü, en dokunulmaz çiftiyiz...
Ki, bi' ara öyleydik, hatta fazlası;
Söylesene, şimdi neyiz?
Yiyip, bitirdin beni, söyle doydun mu?
Atmayan kalbimin beddualarını, duydun mu?
Ölümün ten rengi olur mu, varmış,
Ölüm, simsiyah, katran soğuğu!
Varsayalım, senle ben, varsayımız,
Sayıldık, tarihten geçti adımız...
Artık, kalmadı birer katsayımız;
Bizi aşk dolu tabutlarda saklayınız!
-
Ve Tanrı, Kadın'ı Yarattı...
Kim bilir, neler neler geçti, başımdan;
Kaç kadına, görür görmez, aşık oldum?
Kumralından, esmerine, kızılına, sarışınından;
Bin bir renk arasında, kayıp oldum!
Ama bu farklı...
Ve tanrı, kadını yarattı, dünyanın en güzel kadını,
Tanıştırayım, ruh eşim, sayesinde çok değiştim...
Ve tanrı, kadını yarattı, atan nabzımın büyük kanıtı,
Ben seni hayal sanmıştım, sen büyüleyici bir gerçeksin!
-
HAKKIMIZDA HAYIRLISI...
Çok canımı acıttın, ama olsun, ben seni üzmeyeceğim;
Hele ki, üzerimizden son hızla ayrılık geçmişken...
Hani o meşhur film gibi; değil mi? Rüzgar gibi geçti, ayrılık,
Seni attı oraya, beni attı buraya, siz - biz'e döndü, sen ve ben.
Hakkında dedikodu, yapamam; bilirsin, öyle biri değilim,
Ama, dilim sivridir, yüzüne karşı, şak diye söylerim!
Senden sevgili değil, dost değil, arkadaş değil,
Düşman bile olmaz, güzelim!
Ama olsun, yollar ayrılmış, hakkımızda hayırlısı olsun;
Sen o yoldan git, ben bu yoldan giderim...
Tabi ki, bundan sonraki yaşamında mutluluk dilerim;
Ama benim gibisini bulamayacağını da iyi bilirim.
-
MARILYN GİBİ:::
Seni bir yerden, gözüm ısırıyor, olabilir mi?
Yoksa, o gördüğüm sen misin, geçen gün, kafedeki?
Hani, o bembeyaz eteğinle, sapsarı saçlarınla,
Baktırdın herkesi... Marilyn gibi...
Tanışmaya bile cesaret edemem, dilim varmıyor;
Yanına gitsem, akmayacak sözcükler, iyi bilirim.
Ama keşke bilse hakkımda bir şeyler;
Çok zengin sayılmam, ama neticede, iyi biriyim...
Zamanda yolculuk gerçekten var mı;
Sen o filmden çıkmışsın, ta buralara gelmişsin...
Söyle hayat seni yordu mu;
Marilyn gibi, eteklerini uçuşturdu mu?
Hayalle gerçek karışır mı; hayal misin;
Umarım hayal değildir, mutluluğum devam eder;
Gerçeksen; şöyle bir dans edelim mi;
Islanalım mı yağmurlarda, gerçi, bazıları sıcak sever...
-
DEKOLTE!
Seni çok fazla üzülmüş gördüm, yüzünden bin parça düşmüş;
Toplayım dedim, bir kaç tanesini; böyle koleksiyon nerde görülmüş?
Hani son gülen, iyi güler demiştin, söylesene bu ne biçim gülüş;
Yoksa gülmeyi mi unuttun söyle; göstereyim derhal; şekil A'da...
Ayrılırken hiç öyle değildin, çek git diyordun ya bu evden;
Ne ara, çark etti başın, mümkün değil bu kadar kısa sürede sevmen?
Hani son gülen, sen olacaktın; söylesene; bu mu senin gülmen;
Göz yaşları şayet gülme şeklinse, orasını ben bilemem.
Dekoltesini açmıştın kalbinin, tüm kötülükler ortaya çıkıverdi;
E, tabii ki görünce o kalbini, zatı halim, elinden, kaçıverdi...
Şimdi boşuna ağlanma bence; her şey olsun gönlünce;
Kin tutar mısın diye sormuştun ya; kına yakacağım ölünce!
Dekoltesini kapatmışsın kalbinin, ama yeterince gördüm göreceğimi;
Senle ayrıldıktan sonra, dostlardan duydum, sanmışsın üzüntüden öleceğimi;
Şimdi söylesene, üzüntüden ölen kim, ben miyim yoksa, sen mi?
Sevebilir misin tekrar diye sormuşsun ya; helvanı yapacağım; yeter mi?
-
İKİMİZ GİBİ...
Çok sular akacak, yaşanılanlar unutulacak elbet;
Kum saati bir dolacak, bir boşalacak, ilelebet...
İkimiz gibi bir aşk gelmedi, gelmeyecek,
Korkacak, çekinecek, gelemeyecek...
Yedi kuşak sonra bile, konuşulacak aşkımız;
Mezarlarımıza çiçek yerine, kalpler ekecekler...
Hep aynı cümle yankılanacak kulaklarda;
''Biz gelip geçiciyiz, onlar ebediyete sürüklenecekler!''
Dışarıda yağmur yağacak, camdan bakınca bir kadın;
Sen geleceksin hatırasına, tanısa da, tanımasa da...
Diyecek, ''Eskiden bir kadın varmış, bu dünyada, hiç tanımadım;
Yağmuru çok severmiş, çıkarmış sokağa, her yağmurda...''
Derken gök kuşağı çıkacak, renk; tüm karanlığı süpürecek;
Belki bir adam, bir kadına, tam orada, evlilik teklifi edecek;
Çıkarıp yüzüğü birden, ''Eskiden bir adam varmış burada, anlattılar, inandım;
Onları mutlu edeceğiz, biz aşkımızı idame ettirerek!'' diyecek!
O şarkı hep bizim için çalacak, ama bize çalınan, her zaman, hep daha güzel kalacak;
O dans daima, tüm ihtişamıyla devam edecek, ama hayranlık, bizim dansımıza olacak!
O kitap, halen okunacak, bizim en sevdiğimiz; o geçtiğimiz yollarda, insanlar hep yol alacak;
Ama hiç bir sanat eseri, bizim aşkımızdan daha görkemli bir eser olamayacak!
-
SENİN DÜNYAN...
Kendi etrafında dönen bir dünyan var;
Kendi hayal gücünde, bir yerlerde...
Yörüngenden çıkabilene aşk olsun, yar;
Dönemezler, giderlerse...
Senin kendi dünyan, öylesine büyük ki,
İçine, herkes, ama herkes girebilir!
Ama bir bakıma da, o kadar küçük ki;
Ben hariç, istemeyen derhal, gidebilir!
Sanki senin kölenim; öl de, öleyim;
Ama yok ki dokuz canım, istediğinde vereyim.
Senin dünyana ben, kaç beden büyük gelirim;
Otoriteni al, uzakta oyna, ben böyle iyiyim.
-
KALBİMİ AÇIYORUM...
Eğer, aşk'a çok acıktıysan; sana bu gün kalbimi açıyorum;
Arasına tüm malzemeleri koyup, derhal, fırına atıyorum...
Unutma, fırından çıkar çıkmaz, sıcak sıcak yenilecek!
Ama aşk'a geçmeden önce; bir çift söz var denilecek...
Sen beni, başka insanlarla karıştırıyormuşsun;
Ben tüm malzemeleri bir kapta karıştırırken...
Orada burada başkalarıyla kırıştırıyormuşsun;
Ben seni, orada burada, herkese soruştururken!
Zeytinyağı gibi üste çıkmak, zaten senin görevin,
Sen yokken, haline bak da gör, şu evin...
Her yeri, perişan ettim; her şeyi, kırdım, yıktım, yaktım;
Ama sen yine ortalarda yoktun, ve ben de bu şarkıyı yazdım.
İşte... yemek hazır! Taze pişmiş, aşk'ımı ye afiyetle;
İçinde, ne kin, ne öfke, bulamazsın bir nebze bile!
Bu sözler sana bir az ağır gelmiş olabilir, alışırsın;
Ya da bir üflememle, bunca toz dumana karışırsın!